top of page
Ara
Balanuye

Tekilliği düşünmek

Başımızı çevirip baktığımızda gördüğümüz dünya, tek tek çeşitli nesnelerle doludur. Neye "nesne" diyeceğimiz tek bir ölçütle anlaşılır: Algımızın ölçeği!


Uykumun bilincimi ele geçirmesine ramak kala, boynumda belli belirsiz bir sızı duydum. Hissedilebilir en küçük iğne başı boynumun derisinden içeri gönülsüz bir adım atmış, iğnenin başıyla derimin yüzeyi arasındaki o anlık gerilim iğne lehine sonuçlanmıştı.


Bu küçük, belki de en küçük, sineklere yakarca diyorlar... Öyle küçükler ki onları ayırt etmek "yok"u ayırt etmek kadar zor. İki kanatları var. Saydam. Uçan bir yakarcayı fark etmek, bir hayale temas etmek gibi... Ardında uçuşan dünyayı peşi sıra buğulu bir cam zerresi gibi perdeliyor.


Uykuya razı olan gözlerim çaresiz yana devriliyor. Boynuna bakamıyor insan. Duvardaki tablo orijinal bir leke cümbüşü. Figürü bakana göre her seferinde yeniden çizilen modern resimlerin iyi bir örneği. Bilincimin bu yorgun ve kararsız ısrarıyla gözlerim tabloda donuyor. Fırçanın savruk izleri yüzeyde pürüzler yaratmış. Yükselti ve oyuklar renklerin tavrıyla lekeleşmiş. Sayısız nokta gibi... Bakışımı genelleyince leke figüre dönüşüyor; dikkatimi odaklayınca figür kayboluyor.


Kendimi kaptırdığım bu oyunu neden sürdürdüğümü bilmiyorum. Boynum sızlıyor. Kaşımaya hazır değilim. Yakarca nerede?


Tablonun lekesinde bir seyrime ayırt ediyorum. İyi bir resmin kendini çizmeyi sürdürdüğünü okumuştum. Noktalar yaşıyor olabilir mi? Leibniz'in monad'ları geliyor aklıma; kendi amaçları olan, bölünemez, değiştirilemez, ama bir araya gelerek yeni varlıklar yaratan...


Kıpırdayan nokta öylece kaldı. Algımdan kuşku duymaya hazırım. Göz karıncalanır...derken kıpırtı tekrarladı.


Yakarca tabloya konmuştu.


Bu farkındalıkla birlikte, yakarca ile tabloyu ayıranın ne olduğunu düşündüm. Yakarcayı tablodaki lekeler, noktalar ve çizgilerden ayıran neydi? Bakışımda sağladığım dikkat mesafesiyle değiştirebildiğim bu görme oyunu, yakarca ve tablo arasındaki farka ilişkin bana ne öğretiyor olabilir?


Bakabildiğim en fazla yakınlıktan baktığımda görebildiğim yakarca, daha fazla yakından bakma olanağım olsa neye benzerdi? Üstelik, acaba ona yakarca diyerek sağladığım pratik konfor devam eder miydi? Dahası, yakarcanın tekilliği kalır mıydı? Onu daha az önce tablodaki lekeleri kuran zerrelerden biri sanmıştım. Şimdi de yakarca sanıyor olamaz mıyım?


Tekil olandan söz etmek, insani bir algı ölçeğini mutlaklaştırmak olabilir mi?


(08/10/2008)

63 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Bir beden nelere muktedir?

Uygarlığımız, "ben", "sen" ya da "o" diyerek işaret ettiğimiz varlıklara kısaca "bedenler" deme olanağını çoktandır elimizden almış...

Saçılmak: Bir ozan bilgeliği

O türkünün nakaratı şöyledir: Sen kalem ol ben kağıt, Yaz beni yarim yarim, Çiz beni yarim yarim, Çöz beni yarim yarim İnsanın "ben"...

İki kişinin bildiği

Yanlış olduğu oranda yaygın inanışlar nasıl gelişir? Yanlış oldukları apaçık değilse, belki? Doğru oldukları sanıldığından mı? Yanlış ama...

Comments


bottom of page