İlk kez Şadan Karadeniz'in, kendi çevirdiği bir kitaba eklediği önsözde okudum: "Şiirsel denemeler..." diyordu çeviren, düzyazı türünün açık birer örnekleri olmalarına karşın, şiirsel biçemin o yumuşak akışkanlığı ve estetiğini taşıyan denemeleri nitelerken. Bu karşılaşmaya kadar "şiirsel deneme" kavramının eksikliği beni sık sık ziyaret eden bir dışavurum ağrısı olmuştu. Ağrıyı ilk kez Tournier'in Anahtarlar ve Kilitler adlı deneme kitabını okurken duymuştum. Bu denemelere basitçe "deneme" demek içime sinmiyor, tür adının buyurgan genellemesi buradaki her bir yazıda görülen tekil derinlik ve lezzeti alıp götürüyordu.
Ardından, bu türden denemeleri İngiliz yazınınında aramaya koyuldum. Deneme türüne genel bir ilgisizlik içinde olduğunu bulguladığım İngiliz yazını, özellikle "şiirsel deneme" inceliğinden düpedüz uzaktı. Fikirlerin açık ve anlaşılır bir dille aktarıldığı, düzyazının bütün kurallarını dikkate alarak kaleme alınmış bu yazılar adeta Melih Cevdet'in imge ormanlarında hiçbir imge ağacına dokunmadan yol almaya çalışan robotik aygıtlardı. Dönüşleri sert, adımları belirgin, rotaları kararlı...
İmgelemi tetikleyen denemelerin izini sürmeliyiz. Bu türden denemeleri ortaya çıkaranın dehasını nerede aramalı? Çıraklığı nerede olur bu tür yazmaların? Romanda? Şiirde? Yoksa müzikte mi?
Esrime içinde öğrenen neşeli çocuklar olmak için şiirsel denemelere yönelmeliyiz.
留言